KÜLEK VE KÜREK

Merhaba değerli arkadaşlarım bu yazıda tek harfin farklılaşması ile oluşan ve farklı anlama gelen külek ve kürek sözcüklerine değinmek istiyorum.

İlk olarak külek sözcüğü, bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova anlamına geliyor.

Kürek sözcüğü ise, toprak, kömür vb.ni bir yerden bir yere alıp atmaya, taşımaya yarayan ve yayvan bir bölümü, buna bağlı uzun bir sapı bulunan araç, küçük deniz teknelerini yürütmeye yarayan, bir ucu yassı, uzun ağaç, kürek cezası anlamına geliyor. Dilimizde kürek çekmek (deniz teknesini yürütmek için küreği kullanmak), kürek kadar dili olmak (pabuç kadar dili olmak), kürek ayaklılar (Pelikanları, karabakgilleri içine alan kuşlar takımı), kürek cezası (gemilerde kürek çekme yoluyla uygulanan ceza; kürek), kürek kemiği (omzun art bölümünde bulunan, üçgen biçimindeki geniş ve ince kemik), kürek kürek (kürekler dolusu), padıl kürek (küçük deniz araçları ve can sallarında acil durumlarda kullanılan ağaç kürek), alabanda kürek (kürek topacının karşı alabandaya konulması için kürekçilere verilen komut), çalakürek (sürekli kürek çekerek), macun küreği (üzerinde macun hazırlanan ve sıva işlerinde kullanılan yardımcı el aleti) kullanımları mevcut (TDK Sözlük).         

Tek bir harfin farklılaşmasından ne olur ki demeyin. Dilimize özendiğimiz günler dilerim. Sevgi ve sağlıkla kalın.

KASK VE MASK

Merhaba değerli arkadaşlarım bu yazıda tek harfin farklılaşması ile oluşan ve farklı anlama gelen kask ve mask sözcüklerine değinmek istiyorum. Bu iki sözcüğün tek ortak yanı, her ikisinin de Fransızca kökenli olması.

İlk olarak kask sözcüğü, Fransızca kökenli (casque) bir kelime. Başı darbelerden korumak için sertleştirilmiş sentetik maddelerden yapılmış sağlam başlık anlamına geliyor.

Mask sözcüğü ise, yine Fransızca kökenli (masque) bir kelime. Genellikle ölünün yüzüne uygulanarak elde edilen yüz kalıbı anlamına geliyor (TDK Sözlük).

Tek bir harfin farklılaşmasından ne olur ki demeyin. Dilimize özendiğimiz günler dilerim. Sevgi ve sağlıkla kalın.

CAM VE CAN

Merhaba değerli arkadaşlarım bu yazıda tek harfin farklılaşması ile oluşan ve farklı anlama gelen cam ve can sözcüklerine değinmek istiyorum. Bu iki sözcüğün tek ortak yanı, her ikisinin de Farsça kökenli olması.

İlk olarak cam sözcüğü, Fransızca kökenli (cām) bir kelime. Soda veya potas katılmış silisli kumun ateşte eritilmesiyle yapılan sert, saydam ve çabuk kırılır cisim, pencere, kadeh anlamına geliyor. Dilimizde cama çıkmak (pencereden görünmek), cam gibi (arkası görünen, saydam, şeffaf, donuk, cansız), camı çerçeveyi indirmek (etrafı kırıp dökmek, her şeyi parçalayıp dağıtmak), cam bezi (cam yüzeylerinin temizlenmesinde hem nemli hem kuru olarak kullanılabilen bez), cam elyafı (çok ince, bükülebilir, ısı ve ses yalıtımında kullanılan koruyucu madde; cam lifi, cam yünü), cam filmi (taşıt ve binalarda cam yüzeylere takılabilen, ana malzemesi çizilmeyen ve renklendirme özelliğine sahip, şeffaf, ince tabaka), cam göbeği (yeşile çalan mavi renk), camgöz (deniz kıyısına yakın yaşayan, yanlarında veya sırtında beyaz lekeleri bulunan, gözü parlak olan, eti yenebilen bir tür köpek balığı), camgüzeli (evlerde süs olarak yetiştirilen, pembe, kırmızı çiçekler açan bir tür kına çiçeği), cam resim (renkli camların kesilip birbirlerine kurşun çubuklarla bağlanması ile yapılan süs veya resim), cam mozaik (renkli taş parçaları yerine cam parçalarından yapılan mozaik), tepe camı (tavanda veya tavana yakın yerde, tepeye yakın bulunan camlı pencere) gibi kullanımları mevcut.

Can sözcüğü ise, yine Farsça kökenli (cān) bir kelime. İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık; can kuşu, ruh, insanın kendi varlığı, özü, canlı olma durumu, kişi, insanın duygularını taşıyan iç alemi, Bektaşilik ve Mevlevilikte tarikat kardeşi, sevgi ve yakınlık duygusu ile kendisine bağlanılan anlamına geliyor. Dilimizde cana (veya canına) can katmak (yaşama gücünü artırmak), cana gelecek mala gelsin (“canı korumak için mal feda edilir” anlamında kullanılan bir söz), cana kıymak (öldürmek), can atmak (şiddetle arzu etmek, çok istemek), can baş üstüne (istenilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatan bir söz), can beslemek (kaygısızca yiyip içip rahatına bakmak, başkasının yiyeceğini, içeceğini sağlamak), can boğazdan gelir (veya geçer) (“insan yiyeceğine önem vererek güçlenebilir veya yemeden yaşamak mümkün değildir” anlamında kullanılan bir söz), can derdinde olmak (zor bir durumdan kurtulmaya çalışmak), can cana, baş başa (bir tehlike anında herkesin kendi canının, kendi başının kaygısına düştüğünü anlatan bir söz, birbirini seven iki kişi bir arada yalnız olarak), canı çekmek (bir şeyi istemek, istek duymak, arzulamak), canı çıkmak (çok yorulmak veya çok zorluk çekmek, ölmek, çok yıpranmak, zarar etmek), can alıcı (en önemli, çarpıcı, kahredici, Azrail), canciğer (çok yakın, sıkı fıkı, pek içten arkadaş), canfes (üzerinde desen bulunmayan, ince dokunmuş, parlak, tok, ipekli kumaş), can havliyle (ölüm korkusundan doğan güçlü bir tepki ile), can sıkıntısı (yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkanı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik), cankulağı (sırdaş), can sağlığı (insanın sağ ve sağlıklı olması), can eriği (genellikle yeşilken yenen sert, sulu bir tür erik) gibi kullanımları var (TDK Sözlük).

Tek bir harfin farklılaşmasından ne olur ki demeyin. Dilimize özendiğimiz günler dilerim. Sevgi ve sağlıkla kalın.

ÖÇ VE GÖÇ

Merhaba değerli arkadaşlarım bu yazıda tek harfin farklılaşması ile oluşan ve farklı anlama gelen öç ve göç sözcüklerine değinmek istiyorum.

İlk olarak öç sözcüğü, kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi; intikam, ah anlamına geliyor. Dilimizde öç (veya öcünü) almak (yapılan bir kötülüğün acısını kötülük yaparak çıkarmak, intikam almak) kullanımı mevcut. 

Göç sözcüğü ise, ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi; taşınma, hicret, evden eve taşınma; nakil, taşınma sırasında götürülen ev eşyaları, kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb. ne göre çevre değiştirmeleri anlamına geliyor. Dilimizde göç etmek (oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek, ölmek), göç yolda düzülür (“işe başlansın arkası gelir, eksikler zamanla giderilir” anlamında kullanılan bir söz), düzensiz göç (hedef ülkeye yasa dışı yollardan gelme veya yasal yollarla gelip yasal süre içerisinde o ülkeden çıkmama durumu), iç göç (bir ülke sınırları içinde genellikle küçük yerleşim bölgelerinden büyük kentlere geçici veya sürekli kalmak üzere göç etme), beyin göçü (ileri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması), kültür göçü (bir kültür motifinin veya kültürel bir uygulamanın bir başka kültüre geçmesi), ruh göçü (ruhun bir bedenden başka bir bedene geçerek varlığını sürdürdüğü inancı; reenkarnasyon kullanımları var (TDK Sözlük).

Tek bir harfin farklılaşmasından ne olur ki demeyin. Dilimize özendiğimiz günler dilerim. Sevgi ve sağlıkla kalın.

ZAM VE ZAN

Merhaba değerli arkadaşlarım bu yazıda tek harfin farklılaşması ile oluşan ve farklı anlama gelen zam ve zan sözcüklerine değinmek istiyorum. Bu iki sözcüğün tek ortak yanı, her ikisinin de Arapça kökenli olması.

İlk olarak zam sözcüğü, Arapça kökenli (żamm) bir kelime. Bir şeyin fiyatını artırma anlamına geliyor. Dilimizde zam gelmek (fiyatı artmak), zam görmek (fiyatı artmak, ücreti artmak), zam yapmak (söz konusu fiyatı artırmak), zammetmek (katmak), seyyanen zam (herkesin maaşına eşit miktarda yapılan zam) gibi kullanımları mevcut (TDK Sözlük).

Zan sözcüğü ise, yine Arapça kökenli (ẓann) bir kelime. Sanı anlamına geliyor. Dilimizde zan altında bulunmak (bir şeyle suçlanmak, sanık durumunda olmak), zannına düşmek (sanmak), zannetmek (sanmak), zanneylemek (sanmak), zannolunmak (sanılmak), hüsnüzan (iyi niyet), suizan (kötü zan) kullanımları var.

Tek bir harfin farklılaşmasından ne olur ki demeyin. Dilimize özendiğimiz günler dilerim. Sevgi ve sağlıkla kalın.